İNSAN
BEYNİ ve “EVREN’İN
SEMBOL DİLİ” Üzerine Derinlikli Bir Bakış!..
Doç.
Dr. Nusret Kaya
 Psikiyatri
ve beyin uzmanı olarak bilinen Doç.
Dr. Nusret Kaya, medyanın ve halkın yakından tanıdığı bir
isim... İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun. Asıl uzmanlık
alanı Uyku Psikofizyolojisi. GATA Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma
Hastanesinde Psikiyatri Kliniği
Direktörlüğü görevini yürütürken, Doç. /Albay rütbesiyle buradan
ayrılıp serbest çalışmaya başladı. A.B.D’de, Baylor Collage’de
çeşitli çalışmalarda bulundu. Uyku konusundaki araştırmalarıyla ödül
sahibi de olan Kaya, şu ana kadar on binden fazla “Rüya
Analizi” yaparak araştırmalarını
destekledi.
"Felsefem"
dediği bakış açısını, altbeynin farkına varmak, Evren’in
sembol dili-Rüya Analizi ve Seksüel Enerji olmak üzere üç temel
ayağa oturtuyor. Bizzat kendi ifadesine göre, bu bakışın temeli,
Kutsal Kitaplardan, Yin-Yang öğretisine, Freud ve Jung’un
teorilerinden, günümüzün en kompleks bilimsel çalışmalarına uzanan
zengin bir kaynak ve senteze dayanıyor. Nusret Kaya, sentezini kendisinin
oluşturduğu bu bakış açısına “PSİKOESTETİK”
adını veriyor. Psikoestetiğin tanımını da şöyle yapıyor; “Şeklin
ötesindeki, şeklin gizlediği güzellik...”
Bulgularını,
çeşitli basın-yayın organlarında çıkan makale ve sohbetlerin yanı
sıra "Bilgi
olmayan Sezgiler", "Anadolu İnsanına Özgü Takıntılar",
"Evrenin Sembol Diliyle Psikoestetik" adlı
kitaplarında dile getirmiş. Kaya’nın geçen sene ATV’de sekiz
bölüm halinde yayımlanan “Evrenin
Dili” programı, en çok izlenenler arasında üst seviyelerde
yer almış.
Kendisini,
"Ben beyin ve işlevleri, beynin takıntıları konusunda halkı aydınlatan,
bu konuda yerleşik bilinenlerin ötesinde çözümler üreten, konunun
geniş kitlelerce de anlaşılması için çalışıp çabalayan bir kafa
doktoruyum" diye tanımlıyor.
Bugünlerde,"Rahim-Rahman
Dengesi Üstüne" adını koymayı tasarladığı kitabına
son şeklini vermek üzere tempolu bir çalışmaya girdiği için
TV programlarına ara veren Doç. Dr. Nusret Kaya, düşünen beyinlere
yeni ufuklar açabilecek değişik görüşleri ile Web Sitemizin
konuğu oldu...
Aramızda geçen
söyleşiyi aktarıyoruz:
-
Sayın Nusret Kaya, siz bilinenin aksine, insan beynine çok değişik bir
tanımlama getiriyor; sağ-sol beyin terimleri yerine, alt-üst beyin tanımlamasını
getiriyorsunuz. Bu ayrımın
temelindeki etkenler nelerdir?
- Çok uzun
zamandan beri, rüya analizi ağırlıklı çalıştım. Tabi bu tür bir
çalışma ortamına girince, buzulun altını anlamaya, incelemeye ve
çözümlemeye başladım. Beyni ben, bir buzula, bir
Aysberge benzetiyorum. Buzulun üstünü herkes biliyor, görüyor.
Ama, ondan çok daha büyük ve derin olan altı görülmediği için daha
kapsamlı, daha büyük ve daha derin olduğuna kimse inanmıyor. Ben,
buzulun altını da görelim;en azından böyle olduğunun farkına varalım
çalışmaları içinde olan bir insanım. Ama şunu söylemek gerekiyor;
başka canlılarda bu anlamda bir beyin yok. İnsanlarla aradaki farkı da
Korteks yarattığı için, tüm beynimizi, korteksin oluşturduğu kadar
zannediyoruz. Bence, en büyük yanılgımız bu.
Korteks dediğimiz,
buzulun üstü. Beynimizi, kısaca da olsa tanımak ve tanımlamak
gerekiyor. Ama, maalesef, bugüne kadar ağır-ağdalı tıbbi kelimelerle
sarılıp sarmalandığı için, geniş kitle, bu konuyu öğrenememiş;
konu, tıp adamlarının panelden panele kendi aralarında konuştukları
bir “anlaşılmaz” haline gelmiştir. Oysa, bu konunun basit ve anlaşılır
bir halde anlatılması gerekiyor.
Ben, anlatım
kolaylığı, konunun bütünselliği açısından beyni, “üst ve alt
beyin” olarak tanımlıyorum. Üst beyin, 1mm. kalınlığında,
girintili-çıkıntılı, kabuk görünümlü, gri hücrelerden oluşan bir yapı; tıptaki adı “Korteks”. Beynin her
iki yarım küresini de kaplayan bir zar. Eğer, beynin bu bölümünü açıp
yayarsak 1.5 metrekarelik bir alanı kaplar. Bu, bilgisayarların taklit
edebildiği, IQ’ nun tespit
edebildiği bölümü beynin… Peki bunun anlamı ne?.. Beynimizde, üst
beyin diyebileceğimiz, Tıpta Korteks adı verilen bu bölümün maksimum
kapasitesi %28… İşte, bununla okuyoruz, yazıyoruz, düşünüyoruz,
konuşuyoruz, para kazanıyoruz vs... Üstelik insanların çoğu,
Korteks’in ancak %12 kadarını kullanabiliyor.
Ancak, bildiğimiz
kadarıyla, başka canlılarda korteks olmadığı için, insana ait bir
megalomani ile de, tüm beynimizi üst
beynimiz sanıyoruz. “Yaşasın üst beyin!” diyoruz hep… Oysa,
mutlaka ve mutlaka altbeynimizin farkına varmamız, ona ulaşmamızı
engelleyen takıntılarımızın neler olduğunu bilmemiz gerekiyor.
Altbeyne ulaşmak için, bu takıntılar konusu çok önemlidir. Klasik
anlatımda şuuraltı denen, benim anlatımımda ise “İlkel Libido”
dediğim takıntılar yüzünden, altbeynimizle bağlantısız yaşıyoruz.
Bu durum erkeklerin altbeyinde çocuk, kadınların da rahim düzeyinde
kalmasına sebep olmaktadır.
Beynimizin
Korteks denen üstbeyin bölümü, maksimum %28, geriye kalan %72‘lik,
beyaz hücrelerden oluşan, çeşitli katmanlara sahip altbeyni, kendi içerisinde
Corpus Collo Sum, Amigdalnücleus, Thalamus,
Hypothalamus, Pons, Hipofiz, Substansiya
gibi Latince kökenli kavramlarla anlatmaya çalışıyoruz.
Ama ben,
insanlarımıza anlatmak için, bütün bunların ve işlevlerinin toplamına
“altbeyin” adını veriyorum. Üstbeyin-alt beyin ayrımı, bu nedene
dayanıyor. Çünkü bu ayrımı yaptığınız zaman, Tıp dışındaki
insanlarımız da,beyni anlamaya başlıyor. Bu ayrımı, bugün benden başka
yapan da yok. Karmakarışık bir anlatım sergiliyorlar. Ben, burada,
kendimce bir devrim yaptığımı düşünüyorum. Bütün topluma, beyin
bilimini anlatılabilir hale getirdim. Çünkü, sonuçta herkes yüz
milyar özel hücreden oluşan bir beyinle dünyaya geliyor. Benim
sistemim ve kitaplarımda da anlattığım budur. Memnun olduğum taraf,
bu konu giderek güncelleşmeye başladı.
-
Siz, günlük yaşamımızdaki oluşumların neredeyse tamamını Kortekse
bağlıyorsunuz. Peki altbeynin fonksiyonu
ve hasılaları nelerdir? Ve bu hasılalar nasıl elde edilebilir?..
- Çok güzel
bir noktaya temas ettiniz. Zaten, ben de anlatımımı buraya çekecektim.
Bakın, insana ait, konuşma,çalışma,oyun oynama, para kazanma gibi
özellikler, üstbeyin dediğimiz Korteks ile alakalıdır. Dolayısıyla,
genelde baktığımız zaman, bir üstbeyin dünyası vardır. Bu dünyada,herkes
vıdı vıdı konuşur; ancak kimse de kolay kolay birbirini anlamaz.
Burası, genelde zekâ ve şekille ilgilidir. Ama duygularımız başta
olmak üzere, sezgisel iletişim ve güçler, Altbeyinle bağlantılıdır.
Altbeynin sistemi eğer anlaşılabilirse, bir Mikrokozmoz’dur ve bu
ortaya çıkar. Altbeyin; Tüm duygularımızın kaynağıdır, bir;
İçgüdülerimizin kaynağıdır,iki; RNA yoluyla atalarımızdan gelen
bilgi şifrelerini depolar,
üç; Refleksif olarak iç organlarımızı çalıştırır, dört. Ki,Otonom
Sinir Sistemi dediğimiz kalbimizin çarpması,bağırsaklarımızın
çalışması, tansiyonumuz; bunları regüle eder. Dolayısıyla,
çok daha kapsamlı, çok daha güçlüdür.
Şimdi, bazı
araştırmacılar da, buna “duygusal tavırlardır” diyorlar. Oysa bu,
altbeynin sadece bir bölümüdür. Mesela Hypothalamus’un ve onun işlevinin,
altbeynin sadece bir bölümü olması gibi... Çünkü, altbeyin dediğimiz
zaman,tüm bu sistemleri kastetmiş oluyoruz.
Corpus Collosum,
Hypothalomus, Wentriculler, Amigdall Nücleuclar, Substansiya nigra, Pons,
Kuyruksokumu... Bu sistemlerin tamamına Altbeyin diyoruz. Niye? Eğer bu
sistemi kendi içinde ayırırsak, hiç kimse sizin dediğinizi anlamaz
hale gelir de ondan…
- Üstbeyin-Altbeyin
ayrımını yaptıktan ve bunların ne olduğunu kısaca anladıktan
sonra, sizin çokça üzerinde durduğunuz, "Altbeyne inemeyen çocuk
kalır"
sözünüze gelmek istiyorum. Altbeynini kullanamayan kişi, neden çocuk
kalıyor?...
- Benim bir
tezim var; diyorum ki, kadınlarımızın %99’u rahim hakimiyetinde;
erkeklerimizin de %99’u çocuk
altbeyinli!.. Onun için yüzeysellik
ve kavga bitmez. Bunun da sebebi çok karmaşık değil. Biz erkekler
olarak, ilim adamlarımız da bize öğretmediği, bilmediğimiz için,
cinsellikte hep rahme yönelmişiz. O yüzden kadınlarımız, çok da
istemedikleri halde patates yetiştirir gibi çocuk doğurmaya başlamışlardır.
Bunun doğal sonucu olarak, kadınlarda dişilik kodu kapalı kalmış,
ancak muhteşem birer anne olmuşlardır.
Dolayısıyla, güçlü
rahimler topluluğu ve çocuk altbeyinli oluyoruz. Üstbeyin sistemi gelişse
de, bu değişmiyor. Çünkü, üstbeyin sistemini geliştiren eğitimdir.
Eğitim, Korteksteki hücre sayısını artırmaz ama, aradaki kollatörel
dediğimiz bağlantılar artar. Böylece, okur-yazar
bir toplum olduğunuz zaman, kişilerin korteksi gelişir. Biraz önce değindiğim
gibi, altbeyinsel olarak insanların çoğu çocuk seviyesinde. Bir de,
korteksi geliştiren ve besleyen eğitim de, mesela
ilkokulda, Ortaokulda kesilmişse veya hiç başlanmamışsa, bu
sefer üstbeyin de çocuk kalıyor. Buyurun, altbeyin çocuk, üstbeyin çocuk
ve çocuk insanlar!.. Kadınlar rahim,erkekler çocuk!.. O zaman da, çok
yüzeysel,vuran,kıran,terör yapan, çabuk şenlenen, çabuk duygulanan,
kendisiyle ve insanlarla barışık olmayan, çabuk kanmaya meyilli bir
toplum yapısı ortaya çıkıyor.
Gerçi, büyük
şehirlerde yaşayanlar okuyup-yazmış, üstbeyni geliştirmiş, hücreler
arası bağlantıları artırmıştır. Yani,IQ yüksek...Buna karşın EQ
düşük... Bunun kaçınılmaz sonucu ise bunalımdır.
Özetlemek
gerekirse, üstbeyne göre daha kapsamlı olan altbeyne inemeyen, onu
kullanmayan, kullanamayan kişi, yaşı ne olursa olsun, altbeyinsel
olarak çocuktur.
Bazı
uzman ve otoriteler, araştırmacılar, "İçimizdeki çocuğu
sevelim" diyorlar. Bense, "İçimizdeki çocuğu terbiye edelim
ve büyütelim" diyorum…
-
İnsanların büyük çoğunluğunun,neredeyse %99’nun altbeyni
kullanamadığını söylüyorsunuz. Bu teziniz, beynin bütünsel çalışması
ile uyuşuyor mu?..
- Beynin bütünsellik
içinde çalıştığını söyleyenlerin iddialarını, ben iki yönlü
olarak değerlendirebilirim. Birincisi, bunu söyleyenler,bilimsel değil,
felsefi anlamda söyleyebilirler. İkinci olarak, eğer böyle bir şey söyleniyorsa
bunu bilimsel anlamda, üstbeyin dediğimiz Korteks için kabul
edebiliriz. Çünkü, insanların tamamı, üstbeyinle konuşuyor, yazıyor,
para kazanıyor,felsefe yapıyor; ama altbeyninden habersiz geçip
gidiyor. Dolayısıyla bunu, altbeyin için söyleyemeyiz.
-
Biraz da altbeyin hakkında bilgi alalım. Nedir altbeyin işlevleri?..
- Yapılan
bilimsel çalışmalar göstermiştir ki, altbeynin nüvesi kabul
edebileceğimiz Nöraltup, hamileliğin
yirminci gününde ortaya çıkıyor ve o günden itibaren, annenin
altbeynindeki kayıtları almaya başlıyor. Eğer bu kayıtlar olumsuzsa,
onu doğduktan sonraki tüm hayatı boyunca etkileyecektir.
1989 yılında,Yale
Üniversitesi Profesörlerinden Sdney Altman ile
Colorado Üniversitesi’nden Prof. Dr. Thomas Cech’e Biyokimya
Nobel ödülünü kazandıran buluş
niteliğindeki çalışmaya göre, RNA dizinleri ile, altbeyne atalardan
gelen genetik bilgi şifreleri geçiyor.
Bir tek RNA molekülü, yirmi
milyon bilgi çipi taşıyor. Düşünün!..
İnsana
benzeyen ilk canlılar, Çin’de dört milyon yıl önce,
Afrika’da 4,5 milyon yıl önce bulunmuş. Demek ki, altbeyinlerimizde,
milyonlarca yılın bilgi şifreleri ve birikimi var. Hele bir de, bir tek
RNA molekülünün yirmi milyonluk bilgi çipleri taşıdığını göz önüne
alırsanız, üstbeynimizdeki bilgilerin yanında, altbeynimizin
bilgileri, bir kainat gibi gözükür!..
Bizler, ancak üstbeyinlerimizde
Ayşe, Fatma, Mehmet, Hüseyin’iz. Ve üstbeynimizde 70-80-90 yıl
yaşayabiliriz. Ama, sadece bu
kadar yılın bilgisini biriktirebiliriz.
Sizleri,
altbeynimizdeki bilgi birikimini anlamaya davet ediyorum!.. Çünkü,
hakiki Psikoestetik, hakiki ruhsal güzellik, hakiki güç
altbeyindedir... Maalesef, çağımızdaki sistemlerin büyük bir çoğunluğu,
üstbeyinlerimizin gelişmesine yardım
ediyor. Televizyonlar, bilgisayarlar… Bunlar üstbeynimizin biraz
daha renkli, biraz daha gelişmiş,biraz daha sahip olma içgüdüsüne yönelmiş,
biraz daha şekillerin önemine
yönelmiş bir hal kazanmasına yardım ediyor. Ve biz buna
‘ilerleme’ diyoruz. Oysa, altbeyinlerdeki bilgi birikimlerini,
duygu ve içgüdülerimizi eğer takıntısız
hale getirebilirsek, çok daha etkin ve üretken olacağız…
-
Hocam, şu ana kadar değişik isimlerle röportajlar yapıp görüşler
aldık.
Samimi
olarak itiraf edelim; çok azı
sizin görüşleriniz kadar ilgi çekici ve sürükleyici olmuştu. Bir
bilimadamının ötesinde, sanki bir mistik şahsiyet gibi konuşuyorsunuz!..
Kendi
tanımınızla bir “Kafa Doktorundan” bunları duymak, gerçekten
heyecan verici?..
- İltifatınıza
teşekkür ederek şunu belirtmek istiyorum; evet, hakiki anlamda bir
etkinlik ve üretkenliğin yolu altbeynin tanınmasından ve anlaşılmasından
geçmektedir. Kanaatimce buna, mistiklik veya herhangi bir ismi takmaya da
lüzum yoktur. Sonuçta, bilimsel gerçekler de, mistik diye anlatılan
felsefi bakışlar da Evren’in
Sembol Dili’nden ibarettir. Ancak altbeynin farkına varabilmek için,
üstbeyin ile arasında bulunan ve kelimenin tam anlamıyla çelikten bir
duvar gibi olan takıntıların aşılması gerekiyor.
Bunun için
de,ilk etapta farkına varılması gereken bir beyin bölümüdür
altbeyin… Ancak, sadece düşünerek onun farkına varmamız mümkün değil!..Veya
sadece bu bilgileri,röportaj metnini teypten dinleyerek ya da sadece bu
gibi konuları öğreten kitapları okuyarak altbeynimizin derinliklerine
inmek mümkün değil. Neden?..Çünkü, bütün bu faktörler,gene bizim
Üstbeynimizde takıntılı
olacak. Üstbeynimiz belki öğrenecek, ama kaydettiklerini belli bir süre
sonra unutacak, gene kendi Üstbeyin tuzakları ile yaşamaya devam
edecektir. O halde, altbeynimize inmemizin yolları neler?..
Bu konuda Doğu’da
ve Batı’da farklı metotlar uygulanmakta… Batı, Psiko-analiz
ile, rüya analizi ve serbest çağrışım metodu ile altbeyne
inmeye çalışıyor. Vurgulamakta ve altını önemle çizmekte fayda görüyorum;
rüya analizi, rüya tabiri veya yorumundan son derece farklı olup başlı
başına bir bilim dalıdır.
Evrensel
Semboller kullanır altbeynimiz, rüyalarda!… Onun için görülen rüyalarda
koca koca ciltli kitaplara bakıp yorumunu bulmaya çalışmanın gerçekliği
yoktur…
Doğu Metodları
da bir hayli zengin ve çeşitlilikte... Örneğin Meditasyon, Yoga, Tao
veya Budha, Konfiçyus Felsefeleri…Ve nihayet
kaynağını Kur’an-ı Kerim’den alan İslam Tasavvufu’nun
derinlikli bakışı!… Dikkât edilirse, bütün bu metotlarda, üstbeynin
devredışı bırakılması ve altbeyne ait takıntıların yumuşatılması söz
konusu... Üstbeynin devredışı bırakılabildiği her dönemde,
altbeyne inmek mümkün. Onun için, üstbeynin devredışı kaldığı rüyaların
analizi önemlidir. Ancak, üstbeynin kontrolünden uzaklaşmış
altbeynin ortaya çıkması, bu işi bilmeyenler tarafından bazen ürkütücü
kabul edilmekte. Oysa eğer bilerek bakarsak beynimize, derinliklere indiğimizi
hisseder ve bu derinliklerden materyalleri, takıntılarımızı yumuşatmak
için kullanabiliriz.
Altbeyin takıntılarımız
yumuşayınca ne olacak?.. Üstbeyinlerimiz netleşecek, yaratıcılığı
yakalayacağız, gücü yakalayacağız, insanlarla iletişimimizde, onların
altbeyinlerinin de farkına varacağız. Çünkü, insanlarla, hatta diğer
canlılarla, üstbeynimiz şekillere bağlı olarak, Alfa Frekansı ile
iletişim kurarken, altbeynimiz Delta
Frekansı ile, daha derinden iletişim kurar. Bu delta Frekansı,insanların
kendi aralarındaki ve diğer varlıklarla ilişkilerinde son derece önemli
rol oynar. Örneğin,eğer bir köpekten korkarsanız,
altbeyniniz korku nedeni ile Adrenalin denilen bir madde salgılar.
Köpek saldırganlık neticesi ortaya çıkan Nor-adrenalin denilen
maddeden bu ayrımı yapamadığı için, siz ona saldırıyorsunuz zannıyla
zarar verebilir. Ama siz, eğer altbeyninizin farkındaysanız,
korku veya saldırganlık göstermezseniz;
o da size hiçbir şey yapmaz. İnsanlar arası iletişimde de, eğer
altbeyninizdeki takıntılar sert değil ise,onlara sevecen duygular
beslersiniz. Karşılığında sevecen duygular alırsınız. Hatta,
altbeyninin takıntılarını aşmış olan bir insan,bu sevecen
duygularla, altbeyin takıntıları sert olan, altbeyninin derinliklerinin
farkına varamayan bir başka insana derinlik kazandırabilir, sevecen
hale getirebilir.
O zaman
Psikoestetik Felsefe’nin niçin uzun vadede
toplumsal bir barış getirebileceği anlaşılır olmaya başlar.
Bu takdirde,
altbeyin takıntılarını yumuşatmış insanlar olarak,hem Üstbeyinlerimizi
çok daha net kullanacağız, hem de insanlarla,bütün çevremizle
barışık,üretken hale geleceğiz.
Bu durum, insan
beyninin bütünleşmesi demektir. Üstbeyin ve altbeynin bir arada kullanılması
demektir. İleri vadede, eğer insanlık bu bütünleşmeyi yaşarsa,harpler
bitecektir. Dolayısıyla, bu felsefenin, Politikanın üstünde bir
felsefe olduğunu söylemek mümkün…
Çünkü
altbeyinlerde Politika yoktur. Altbeyinlerde, inanç, sevgi, hakiki güzellik,
ruhsal güzellik, kısacası Psikoestetik vardır.
Bütün bunları,
şu ana kadar yüz altmış bin hasta görmüş, on bine yakın rüya
analizi yapmış bir Psikiyatri Hekimi olarak söylüyorum... İki yıl
kadar Beyin Cerrahisinde, iki yıl kadar Amerika’da Uyku Bozuklukları
Merkezinde çalıştım. Dolayısıyla bu bilgiler, hariçten gazel
okuyan, amatör bir çalışmanın değil,çok yoğun Korteks, yani üstbeyin
bilgi birikimlerinin, altbeyin sezgileri
ile bir araya gelip oluşturduğu bir sentez demektir..
-
Yeri gelmişken sormak istiyorum;
bu kadar farklı ve orijin görüşler ortaya atan, hatta
“Şeklin ötesindeki,şeklin gizlediği güzellik” olarak tanımladığınız
Psikoestetik diye bir sistematik mantık ortaya koyan bir isimsiniz.
Peki,
biyografisinin ötesinde, Doç. Dr. Nusret Kaya kimdir?..
- Kendimi, kısaca
şöyle tanımlayabilirim; ben, Beyin ve işlevleri, beynin takıntıları
konusunda halkı aydınlatan, bu konuda
yerleşik / bilinenin ötesinde çözümler üreten, konunun geniş
kitlelerce de anlaşılması için, çalışıp-çabalayan bir kafa
doktoruyum.
-
"Evren’in Sembol Dili" sözünü sık sık kullanıyorsunuz ve
Evren’in Sembol Dili’nin,Mistik Sistemler,Tasavvuf ve Altbeyin Derinliği
ile özdeş bir kavram olduğunu söylüyorsunuz. Kur’an-ı Kerim’i bu
bakışla irdelediğinizi de biraz
önce belirttiniz. Bu konuda biraz detaylı
bilgi verebilir misiniz ?..
- Bu konu,bizim
Psikoestetik Felsefemiz’in, üç temel ayağından birisini oluşturan,
gerçekten çok detayı olan ve irdelendikçe, derinliğine inilip,buradan
da insanı Makrokozmoz’a taşıyabilecek bir konu.
Zaman açısından
diğerlerini bir kenara bırakıp, Evren’in Sembol Dili ve Altbeyin
derinliği açısından,Kur’an-ı Kerim
ve İslam Tasavvufu üzerinde bir miktar duralım isterseniz…
İnsan yaşamındaki
ve evrendeki erkil-dişi varoluş ve denge konusuna, Yin-Yang
Felsefesi’nden, eski Sümerler ve Mısırlılardaki Osiris ve Sirius kültüne
kadar,defalarca dikkât çekilmiş,üzerinde durulmuş, şekil,kavga ve
savaşların tohumunu atan üstbeyin dilleri, altbeynin arkaik sembol
diliyle anlatılmıştır. Kur’an, daha ilk başlarken, bu
evrensel varoluşa dikkat çekmiş ve “Rahman-Rahim” adıyla başlamıştır.
Bu nedenle,
altbeynin,Vahiy-Sembol Dili’nin değişmeden aktarılabildiği
tek din kitabı olan Kur’an’ın, bu açıdan irdelenmesi çok
önemlidir. Bir Psikiyatri Doktoru olarak, Beyni çok iyi bilmeme karşın,”Evren’in
Sembol Dili” konusunda,tam yeterli olmadığımı da itiraf etmem
gerekiyor. Ancak, Kur’an, Evren’in Sembol Dili konusunda muhteşem bir
kitap!..Kanaatimce, Kur’an’ın sembol Dili’nin çözülmesi,
evrensel barışı sağlayabilecek güçtedir. ‘Psikoestetiği’n,
insanın kendisi,diğer insanlar ve varlıklarla barışmasını nasıl
temin edebileceği konusunu,yukarıda yeterince açıkladığımı düşünüyorum.
-
Mistik Sistemler ve Tasavvuf’ta anlatılan sembol Dili ile, sıkça
vurguladığınız, “altbeynin derinliği” konusundaki değerlendirmelerinizi
almak istiyorum...
- Eğer, Mistik
Sistemler sözünden kastınız,demin isimlerini saydığım Yin-Yang, Zen
Felsefesi, Konfiçyuzim,Yoga ve Meditasyon ise, bunların
tümü aynı dili, Evren’in Sembol Dili’ni kullanmaktadırlar.
Buna, İslam Tasavvuf’u da dahildir. Tabi, bunlar benim doğrudan konum
değil. Ama bugüne kadar yaptığım çalışmalarda, Tevrat, İncil ve
Kur’an’ı, bu gözle defalarca irdelemiş birisi olarak, buradaki Sembol Dili anlatımı ile,
‘altbeyin derinliği’nin aynı şey olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Peki, bir bilim ve Tıp Adamı, bunu söyleyebilir mi? Veya söylerse
tuhaf kaçar mı? Bu tartışmalı bir konu…
Ama, bu konuda
kriter olabileceğine inandığım ve
git gide güncelleşebilecek gibi gözüken bir konu aktarayım size; geçen
günlerde, tarafıma ABD’den gönderilen ve on beş beyin uzmanı tarafından ortaklaşa hazırlanan akademik bir
eserde,sonuç olarak şu görüşe yer veriliyor; “Beyin ile ilgili
bilimsel çalışmalar, Tıp Otoriteleri ile felsefecilerin ortak katılımı
ile yapılmalı. Çünkü birinin tek taraflı olarak yaptığı çalışma,
konunun aydınlatılmasında yeterli olmuyor.” Bu herhalde çok önemli
bir tespit. Bunu böylece vurguladıktan
sonra, sorunuzun cevabına gelirsek…
İslam
Tasavvufunda, kişinin kendi benliğinden geçerek, Hak derinliğine ulaşan
Keşif Yolu, "Kuşların Dili" adlı Mistik Destan kitabında,en
güzel ifadesini bulmaktadır. İslam Mistiği Attar, bunu şöyle anlatıyor;
“Dünyanın bilinen ve bilinmeyen bütün kuşları bir araya
toplanarak, krallarını aramaya karar verirler. Tanrı’nın sembolü
olan bu efsanevi kuşun adı,Zümrüd-ü Anka’dır ve Kaf Dağı’nın
ardında yaşamaktadır.
Kuşlar,
binlerce sıkıntılı yer aşarak, dertlerden ve vazgeçişlerden sıyrılarak
yedi vadiden geçerler: İstek, arayış, aşk, bilinç, vazgeçiş,
birlik ve cezbe…
‘Ben’den
uzaklaşma isimlerini taşıyan bu vadilerden sonra kuşlar,tavaf yerine
varırlar.
Mistiklerden,Şirazlı
Ruzbihan ise bir beytinde şöyle diyor;
“Cemşid’in Kadehi’ni bulmak için dünyayı gezdim;
Ne bir gün rahat ettim,ne bir gece uyudum.
Ama bir gün Üstadım’dan Cemşid’in Kadehi’nin
medhini duyunca…
Anladım ki, Kâinat’ın özeti olan bu kadeh: Benmişim.
Yıllarca kalbim, Cemşid’in Kadehini aradı durdu.
Ne bilsin!.. Kendisinde taşıyormuş,dışarıda aradığını...”
Aynı şekilde,
hemen hepimizin şu veya bu şekilde ismini duymuş olduğumuz Mevlana,”
Doğrunun ve yanlışın ötesinde bir başka yer daha var. Gelin,orada
buluşalım” diyor. Burada gerek Attar’ın “Kuşların Dili”
destanında, gerek Ruzbihan’ın Cemşid’in Kadehi şiirinde ve gerekse
Mevlana’nın özlü sözünde Altbeyin Derinliği ve Evren’in Sembol
Dili kastedilmektedir. Biz, Evren’in Sembol Dili ile PSİKOESTETİK”
adlı kitabımızda, bunun daha somut bir şekilde karşılaştırmasını
yaptık
-
Sayın Nusret Kaya, son olarak, kuşların aştığı bu yedi vadi ile
Altbeyindeki Derinlik üzerine yapmış olduğunuz mukayeseyi alabilir
miyiz?
- Bunu size,
kitabımdaki işleniş tarzı
ve mantığını bozmamak için aynen sunuyorum:
PSİKOESTETİK
FELSEFE |
KUŞLARIN
DİLİ |
Korteks
Üstbeyin |
Korteks
Üstbeyin |
1-
Şuuraltı/Şuuraltı takıntılar |
1-
İstek |
2-
Corpus Collosum (Pozitif-Negatif genetik kodlar, Gluoriller,
erkek-dişi ayrımları) |
2-
Arayış |
3-
Thalamus (İçteki Tanrı ve O’na duyulan aşk) |
3-Aşk |
4-
Min ( İçteki Ben, Bir Ben vardır Bende, Benden içeri, Minel Hak) |
4-Bilinç |
5-
Hypofiz ( Hormonların orkestra şefi,gece-gündüz
ayrımı, 3.göz) |
5-Vazgeçiş |
6-
Giz ( Sırlar, Evrensel Sembol Dili,
“Simyacı”daki Evren’in Ruhu, Kuş Dili) |
6-Birlik |
7-
HAK
|
7-
Cezbe |
Beyinde ulaştığımız
organik en son katman Hypofiz’dir. Çok minik leblebi kadar bir
bez olmasına rağmen, tüm hormonlarımızın orkestra şefidir. Son
derece karmaşık bir görevi, şu kadarcık bir bez üstlenir. Bunun
detayına girmek için onlarca cilt kitap yazmak gerekiyor. Dediğim
gibi,organik en son katman burasıdır. Sonrasına ben, "Giz"
ve "Hak Derinliği"
diyerek manevi kavramlar kullanıyorum. Çünkü var olan, tespit ettiğim
bu derinlikleri başka türlü tanımlamanın imkânı yoktur.
Bunlardan bir
tanesi "Giz" adı altında
toplanabilir; çünkü o gizem derinliğinde daha
işlenecek bir sürü şey
vardır. Ama o Gizem Derinliğini
işlemek, araştırmak, korkunç vakit alıcıdır. Ve altbeynin Gizem
Derinliğine ait soruların cevabını vermek o kadar güçtür ki!
Yedinci Katman olan Hak Derinliği’ne ulaşabilen,hemen hemen tamamı
erkek, milyonda bir kişiye vaktiyle Aziz, Ermiş, Evliya demişler; Tanrısal
güçler atfetmişlerdir.
Alt-üstbeyin bütünlüğü
içinde ele alınabilecek bu derinliği çözmek,hatta konuşmak kolay bir
mesele değildir. ‘Altbeyin Derinliği’nin altındaki olay, enerjiye
uzanır. Beynin bu derinlik hali, sonsuz bir enerji titreşimi ve
elektromanyetik dalgalar halindedir. Buradan da hiçlik diyebileceğimiz noktalara açılır. Ben de böyle bir yere
ulaştığımı asla iddia edemem!..Ama ben,bir beyin bilimcisi
olarak,bunları araştırabilir,tespit edebilir, dile getirebilirim.
Özetle,
senelerden beri bu konuda çalışan, kitaplar-yazılar yazan,
konferanslar veren bir Psikiyatri hekimi,bir beyin uzmanı olarak, insan
beynindeki derinlikleri biliyor, diğer hemcinslerimin de bunun
farkına vararak yaşamalarını talep ve arzu ediyorum. Bu
arada,beynin derinliklerine daldıkça, insana hoş bir ürperti veren
mistik hiçliğe
doğru kanat çırpar gibi oluyorum. Ama bu,benim asla uçmaya meraklı
olduğum şeklinde
yorumlanmasın. Son olarak, beyninizin derinliğinin farkına
varın, bana hak vereceksiniz diyorum!..
Doç.
Dr. Nusret Kaya
İstanbul
- 31 Mart 2000
www.sufizmveinsan.com'dan alınmıştır.
|